15 Mayıs 2015 Cuma 12:00 |
|
SİSTEM Mİ BİREY Mİ?
Sürekli kilo kaybeden bir kişi düşünün. Kilo kaybetmesinin iki ana nedeni olabilir. Ya yetersiz beslenmeye dayalı olarak, tüketilen kaloriden daha az besin alıyordur ya da bünyede, metebolizmada, sindirim sisteminde, sinir sisteminde yani vücut sisteminde bir sorun vardır. Beslenmeye elbette ihtiyaç duyarız ama sorun vücudun herhangi bir yerindeki sistemden kaynaklanan bir hastalık ise o kişiye ne kadar gıda maddesi verirseniz verin kilo kaybetmeye devam edecektir. Toplumsal sorunlarımız da böyle. Sorunu doğru tespit edemessek çözüm de geliştiremeyiz. Sistemimiz düzgün değilse toplumun iyi niyetleri sizi kurtarmaz. Devlet mekanizması otomatik olarak öyle çalışmalı ki kötü niyetli de olsa bir birey çarkın dönmesine mani olamamalı. Yetmiş milyonluk Türkiyede sistemi oluşturan yönetici, kamu görevlisi ve her aşamadaki devlet adamlarının toplamı, nüfusun % 10’ unu geçmez. Yani sistemi işleten kesim en fazla 8-10 milyonluk bir nüfustan ibaret. Nüfusun kalan 60 milyonu yönetilen halk kitlesi. Biz sorunu halkta görüp, milletimizin yetersiz olduğu varsayımından hareket edersek yanılmış oluruz. Sistemin kusurlarını göremeyiz. Eğer Türk milletinin bilinçsiz, bilgisiz, tembel, duyarsız… olduğunu kabul edersek o zaman yapacak bir şey yok demektir. Az gelişmişlik bizim kaderimiz deyip sırt üstü yatalım. Ama ben diyorum ki öyle değil. Sorun, yönetilme sorunu değil, sorun yönetme sorunudur. İngiltere‘ de staj amaçlı bulunduğumuz dönemde ilk hafta sonu bir araba kiralayıp hızlı bir tura çıkmış ve İngilterenin en büyük kilise’sini ziyarete gitmiştik. Aracı yanlış yere park etmişiz. Döndüğümüzde 50 sterlin ceza makbuzu arabanın camında duruyordu. Biz oraya araç park etmenin yasak olduğunu bilmiyorduk. Ayrıca düzensiz park etmeye alışkın olduğumuzdan dolayı “ park bilinci “ miz de yoktu… Cezayı ödedik tabi ki. Sonra 8 ay İngilterede araç kullandım ve bir daha yanlış park etmedim. Yani hem bilgilendik hem de bilinçlendik. İtiraf ediyorum. Türkiye de hala yanlış park ettiğim oluyor. Peki benim bu bilincim ne oldu? Bilinç gelip giden bir olgu mudur. En kestirme biliçlenme yönteminin yasaların uygulanması olduğunu düşünüyorum. Bir müsibet bin nasihattan daha etkilidir. Çevre bilinci olmayan birisi Singapurda yerlere çöp atabiliyor mu ? Beş yüz dolar, bin dolar para cezası ödemek istiyorsanız sokağa izmarit atabilirsiniz. Burada, cezaları artırırsanız bütün sorunlar çözülür demek istemiyorum. Koyduğumuz sistem uygulanabilir olmalı ve taviz verilmeden, çifte standart yapmadan uygulanmalıdır. Düzgün bir eğitim sistemi tesis edememişsek gençliğimizi suçlayabilir miyiz. Adil ve gerçekçi bir vergi sistemi kuramamışsak esnafımıza söz söyleyebilir miyiz. Demokratik bir seçim sistemi getirememişsek seçmene kusur bulabilir miyiz. Örnekleri çoğaltabilirsiniz. Efendim neden yerlere çöp atıyoruz? Çünkü çevre bilinci yok. Neden doğru dürüst vergi tahsil edemiyoruz? Çünkü verginin kutsallığını anlayamamışız. Neden bu kadar trafik kazası oluyor? İnsanımız trafik kurallarına uymayı bir alışkanlık haline getirmemiş. Neden rüşvet veren bir toplumuz? Çünkü menfaatçiyiz... Yani sürekli halk suçlu. Peki bu sorunları nasıl aşacağız? Cevap: Eğitimle. Eğitim şart. Tabiki eğitim çok önemli. Ama sistemi kuramamışsanız iyi niyetlerle kamu görevine başlayan bir gencimiz, kısa süre içinde sistem içinde eriyecek ve etliye, sütlüye karışmayan bir birey olacaktır. Yanlış yapanlar, siste mi yozlaştıranlar eğitimsiz kişiler mi? Güvene dayalı devlet sistemi olamaz. Türk halkı ve devletimizin her kademedeki memuru elbette saygıdeğerdir. Ancak devlet mekanizması güvene değil, denetime dayalı olmalıdır. Devlet denetimdir. Uygulanamayan hiçbir kanun veya mevzuat olmamalıdır. Kanunlar ihlal edilmek için değil, uygulanmak için vardır. İhlal edenlerin müeyyideleri de istisnasız olarak ve çifte standart yapılmadan yerine getirilmelidir. Dünyanın hiçbir yerinde insanlar vergilerini büyük zevk duyarak vermezler. Esasında vergi verilmez, devlet tarafından alınır. Eğer dünyada isteyerek vergi verilen bir ülke varsa o ülke Türkiye’ dir. Çünkü Türk halkı kadar devletini kutsal gören ve onun için gözünü kırpmadan ölebilen başka bir millet yoktur. Dünyanın hiçbir milleti Türk halkı kadar yardımsever olamaz. Annesine, babasına hatta komşusuna bakma ve yardım etme geleneği bizim kültürümüzdür. Bu kadar gelir adaletsizliğine rağmen komşusuna yardım etmekten yılmayan yine bu yüce millettir. Türk halkı dünyanın diğer uluslarından daha az bilgili, daha az duyarlı ve daha az zeki değildir. En az onların ki kadar kaliteli bir toplumumuz var. Zaten bilimsel olarak üstün ırk, üstün toplum kavramının da olmadığı ortada… Milletimizin az eğitimli olduğu kabul edilse bile bu onun suçu değildir. Bu da devlet olarak bizim eksiğimiz. Her on yılda bir eğitim sistemimizi değiştiriyoruz. Türk gençliği deneme tahtası değildir. Deneme-yanılma yapalım en iyi eğitim ve yönetim sistemini böylece tespit edelim deme lüksümüz yok. Yani yanılma lüksümüz yok deneme de yapamayız. Aklın yolu birdir deyip en iyi sistemi kurmalıyız. İlköğretimde okuyan oğlum birkaç çeşit eğitim felsefesine tanıklık etti. Şimdi de yarış atı gibi, okuldan dershaneye, oradan etüt merkezine, oradan da muhtelif kurslara koşuyor. Bu arada çocukluğunu yaşama fırsatı bulamıyor. Burada suçlu olan öğrenci velisi mi yoksa öğrenci mi? Hemen bir şuçlu tespit edip rahatladık… Ama sorun çözülmedi. Öyle bir eğitim sistemi getirmeliyiz ki; bu sistem gerçekten milli olmalı ve kolaylıkla değişmemeli. Bizim devlet olarak; sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel gerçekleri de dikkate alarak evrensel standartlarda bir sistem kurma yükümlülüğümüz vardır. İyiki sorun halkımızda ve yüce milletimizde değil. Sorun bizde yani yönetimde. Yani sorun sistem sorunu. Biz Türk milletinin karakterine en uygun yönetim şekli olan Cumhuriyetimizi, hukukun üstünlüğüne dayalı, evrensel standartlarda bir demokrasiyle yönetebilirsek, dünyanın en duyarlı milleti olan Türk halkı, üzerine düşen görevi zaten layıkıyle yerine getirecektir.
fatih@genel.web.tr www.fatihgenel.com | ||||||
Okunma Sayısı
: 15341
| ||||||
|