03 Mart 2015 Salı 18:00 |
|
Selimiye …büyük ustanın büyük eseri.Koca Sinan’ın “Ustalık Eserim” dediği muhteşem mabet.Dost ve düşman herkesin tartışmasız kabul ettiği mimaride büyük zirve. Ya Fuzuli’ ye ne demeli.Üç kıtanın hâkimi Kanuni Sultan Süleyman’ın “sultan-üşşüera” diye vasfettiği şairler sultanı. Bir şiir yazıyor,benzeri yapılamıyor. “Kelamda sihir vardır” teşhisine birebir oturuyor. Aynı dönemlerde “Itri” bir beste yapıyor ve yüzyıllardır İstanbul semalarında yankılanıyor. Çıtayı o kadar yükseltiyor ki bir daha o çıta aşılamıyor. Zaten gelişmişlik böyle bir şey değil mi? Bir ülkenin gelişmesi sadece topraklarının genişletilmesi veya askerinin fazlalaşması değildir. Gelişme çok yönlü bir kavram.Geri iseniz, ekonominiz, savunmanız, edebiyatınız, sanatınız, müziğiniz, sağlık sisteminiz, eğitim sisteminiz yani her şeyiniz geri oluyor. İşte Mimar Sinan’ ların, Fuzuli’ lerin, Itri’ lerinin yetiştiği ortamda bir “Usta” çıkıyor. Biz onun adını bilmiyoruz…Kanuni Sultan Süleyman’ a bir kılıç yapılıyor. Ağırlığı bir kilonun altında boyu da bir metreden daha uzun değil.Beşbin yıllık bir savaş geleneği, binlerce yıllık bilgi birikimi cihan devletinin maddi ve manevi desteğiyle birleşince ortaya öyle bir sanat eseri çıkıyor ki emsali yok! Ergonomisiyle, çeliğiyle, oyma, kakma, hat, tezhip, savat …. İşçilikleriyle tam bir sanat şaheseri… Ama mahzun… Ne ustasını biliyoruz ne de eserini. Topkapı Sarayında,Harbiye Müzesinde “acaba beni keşfedecek bir kâşif yok mu!” diye hüzünlü bir bekleyiş içinde. Denebilir ki abartmanın ne alemi var.. Yaklaşık bir metre boyunda bir metal işte! Doğru 96 cm. lik bir metal! Itri’ nin bestesi de sadece 4–5 satır! Fuzuli’ nin şiiri de on mısralık bir şey! Bugün ortalama bir gencimize soralım. Japon kılıcı hakkında size bazı şeyler söyleyebilir. Samuray Kılıcı “katana” ile Japon Kültürü dünyaya pazarlanmaktadır. Osmanlı Kılıcı hakkında bir şey biliriz; “çok ağırmış, saatlerce onunla nasıl savaşmışlar” işte tek bildiğimiz “çok ağırmış” bu kadar. Bu da yanlış. Tarihin hiçbir devrinde hiçbir silah çok ağır olduğu için özel veya kıymetli olmamıştır. Günümüzde de öyle !Osmanlı kılıcı çok ağır olduğu için değil olsa olsa çok hafif olduğu için övülebilir. Peki nedir bu kılıcı bu kadar özel yapan?.. Önce çeliğine bakmak lazım.Bir kere çeliği muhteşem. Dımişki denen, batılıların “damascus” diye adlandırdığı, Şam Çeliği veya Osmanlı Çeliği.Karbon oranları ve sertliği farklı en az iki çeşit çeliğin birbiriyle kaynaşması ve hamur gibi yoğrularak yüzlerce kat oluşmasıyla elde edilen özel kompozit bir çelik. Yeteri kadar sert yeteri kadar yumuşak… Osmanlı Kılıcı “Yalmanlı” dır. Dünyadaki kılıçların bir kısmının tek tarafı bir kısmının iki tarafı keskindir. Osmanlı kılıcının ise namlu kısmının ucundaki 20-25 cm lik bölüm her iki tarafı keskin ki buna “yalman” denir. Kabza’dan yalman’a kadar da tek tarafı keskindir. Sırtı son derece kalın ve etli, keskin tarafı ise olabileceğin en ince şekliyledir. Osmanlı Kılıcı olukludur. Oluksuz kılıç keskin bir demirdir. Adı “kan oluğu” olsa da kanın rahat akması ile ilgisi yoktur diye düşünüyorum. Amaç kılıcın mukavemetini azaltmadan hafifletmek.Yani yeteri kadar hafif yeteri kadar ağır. 15 – 20 gram daha hafifletirseniz o tam bir Osmanlı Kılıcı olmaz. Veya bir o kadar ağırlaştırırsanız yine olmaz. Osmanlı Kılıcı eğridir… Ama çok değil. Yeteri kadar eğri. Arap Kılıçları kadar eğri değil, batı kılıçları kadar da düz değil.Yani yeteri kadar eğri yeteri kadar düz. Osmanlı kılıcının kabzası çok özeldir. Kelimenin tam anlamıyla parmağınızda oynatabilirsiniz. Osmanlı Kılıcının namlusunda, kınında, kabzasında ve balçağında oyma, kakma, savat, hat, tezhip, varak işlemesinin en üst düzey örneklerini görebilirsiniz. Osmanlı Kılıcını tanımlayacak en uygun sözcük muhtemelen “optimalizasyon” dur. Her şey; ağırlık, uzunluk, sertlik, ergonomik eğim, kabza, süslemeler optimaldir. Duygusal davrandığımı düşünenler olabilir.Cihan hükümdarı,Muhteşem Süleyman’ın beşbin yıllık bir altyapıya istinaden elinde tuttuğu kılıç elbette sıradan olamaz,yine elbetteki muhteşem olacaktır.Her türlü övgüye ve incelemeye değer olduğunu düşünüyorum.Ecdat yadigarı kılıcımızı sadece bir savaş aracı kesici bir silah gibi görmek yerine,ondaki ince sanat ve estetiği görsek,kılıcımızla birlikte tarihsel kültürümüzü de dünyaya pazarlayabileceğimize inanıyorum. Fatih GENEL / fatih@genel.web.tr | ||||||
Okunma Sayısı
: 25194
| ||||||
|