26 Mart 2015 Perşembe 14:00 |
|
DÜNYANIN MERKEZİNDE TÜRKİYE Haritası olmayanın bağımsızlığı da olmaz. Kendi dünya haritasını çizemeyenin küresel bir vizyonu olduğundan bahsedemezsiniz. Doğuyu, Batıyı, Kuzeyi, Güneyi başkalarının ön kabulleriyle belirleyen ülkelerin, dünya siyasetinde belirleyici rolü olmayacağı gibi evrensel misyonlarından da söz edilemez.
Nasrettin Hoca merkebiyle yolda giderken adamın biri durdurmuş ve “Hocam dünyanın tam ortası neresidir?!” diye sormuş… O da düşünmüş, taşınmış ve merkebin bir ayağını göstererek: “Merkebin şu ayağını bastığı yerdir” diye cevap vermiş. Dünya yuvarlak. Doğusu neresi batısı neresi. Ortası nere, kenarı nere?... Eğer sesin yüksek çıkıyorsa, gücün büyükse, bilimde, sanatta, edebiyatta, ekonomide dünya çapında eserlerin varsa sen ne dersen doğru olan odur. Doğular da değişir batılar da, kenarlar orta olur ortalar da kenar. Fatih’in “bu Yavuz torunuma iyi bakın, bu ileride büyük devlet adamı olacak” diye övdüğü Yavuz Sultan Selim’in bir gün eline bir dünya küresi aldığı ve “bu dünya bir padişaha çok ama iki padişaha az” diyerek mırıldandığı rivayet edilir. Eğer siz bugün bile esrarı çözülemeyen ilk dünya haritasını çizen Piri Reis gibi bir değere sahipseniz o zaman o sözlerin elbette bir anlamı olacaktır. Tarih yapmakla harita yapmak arasında güçlü bir bağ var. Dünya haritasında kendi ülkelerini merkezde gösteremeyen ve başkalarının belirlediği yönlerle kendi harita konumlarını tanımlayan milletler, kendi tarihlerini hatta kendi kültür ve benliklerini de başkaları tarafından yazılmış eserlerden öğrenirler. Eğer Kızılderililer bilimde, sanatta ve ekonomide dünya ölçeğinde eserler ortaya koymuş olsalardı, dünyanın haritasını çizen Kızılderili olsaydı Amerika’nın Keşfi yine 1492 mi olurdu? Eğer yönlerimizi biz belirleseydik güneyimizde olan Suriye, Irak, Filistin, İsrail gibi ülkeleri yine Orta Doğu diye mi adlandırırdık. Neyin ortası? Kimin doğusu?... Ya “Coğrafi Keşiflere” ne demeli. Ümit Burnu’nu keşfettik diyorlar. Binlerce yıldır Afrika’nın güneyinde yaşayan yerli halk, yaşadıkları yerleri keşfetmekten aciz miydi? Coğrafi Keşif aslında bir sömürge keşfidir. Güçlü olanlar, harita yapanlar, tarih yazanlar açısından bir keşiftir. Sömürülecek yeni bir coğrafya, yeni bir koloni. Bir Yavuz’u düşünüyorum. Mısır’ı fethedince altı ay orada kalıp fethettiği coğrafyanın kadastrosunu bitirip Payitahta dönüyor. Bir de bize bakıyorum. Bu kadar imkana bu kadar bilimsel gelişmeye rağmen bu güzel ülkenin kadastrosunu bile bitirememişiz? 814.000 km2 diye övünürüz. “Bir çakıl tanesini bile kimselere vermeyiz” diye ağız dolusu kahramanlık edebiyatı yaparız. Ama bu güzelim cennet vatanın kadastrosunu bitirememişiz. Ülkemizi çok seviyoruz ama ne kadar ormanlarımız var tam bilmiyoruz. Dağlarımızın, ovalarımızın aşığıyız ama aşık olduğumuz dağların, ovaların, kayaların miktarıyla ilgili kesin bilgilerimiz yok. Böyle bir sevgi hoyrat bir sevgidir. Karısına üç öğün dayak atan, her türlü hakareti ve saygısızlığı yapan ama onun saçının teline dokunmayı veya ona yan bakmayı cinayet sebebi sayan bir kocanın hoyratça sevgisi gibi. Beşyüz yıl önce dünya haritasını çizen ecdadın torunları! Sen yine yapabilirsin. O enerji, o potansiyel sende var. Sende olduğunu herkes biliyor. “Bir kısrak başı” gibi Akdeniz’e uzanan bu güzel ülkede yaşayan şanlı ecdadın yüce halkı, biz birbirimizle uğraşmayı bırakıp gücümüzün farkına vardığımızda ve beşyüz yıl sonra ikinci kez, merkezinde Türkiye olan dünya haritasını çizdiğimizde hiç kimse bir daha senin güneyine doğu diye hitap edemeyecektir. 07/01/2010
| ||||||
Okunma Sayısı
: 15046
| ||||||
|